Hukuki delillerin ortaya konması

Hukuk Genel Kurulu 2017/2425 E. , 2019/1042 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ:Aile Mahkemesi
Taraflar arasında görülen “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Küçükçekmece 1.
Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 29.03.2011 tarihli ve 2010/1813 E., 2011/356 K.
sayılı karar davalı erkeğin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.04.2012 tarih ve
2011/14046 E., 2012/11034 K. sayılı kararı ile;
“…Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik
birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit
olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1
maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı
ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın
reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi
usul ve kanuna aykırıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece
önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve
dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) boşanma istemine ilişkindir.
Davacı kadın; davalının kusurlu davranışları sonucunda aralarında şiddetli geçimsizlik oluştuğunu,
davalı eşin alkol kullandığını, ortak ikamete geç geldiğini, ailesi ve evi ile ilgilenmediğini, fiziksel ve
psikolojik şiddet uyguladığını, kendisine ve ortak çocuğa hakaret ettiğini belirterek tarafların
boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin tarafına verilmesini, 200,00’er TL tedbir ve yoksulluk
nafakası ile 200,00’er TL tedbir ve iştirak nafakasına hükmedilmesini dava etmiştir.
Davalı erkek; davacının tüm iddialarının gerçek dışı olduğunu, alkol kullanmadığını, birlik görevlerini
yerine getirdiğini, davacı kadının ailesinin etkisinde kaldığını, davacının ailesinin boşanmalarını
istediklerini, davacı kadına fiziksel ve psikolojik şiddet uygulamadığını, temizlik görevlisi olduğu için
eşinin kendisinden utandığını, davacı eşin ortak ikametteki bütün eşyaları alarak evi terk ettiğini,
açıklanan sebeplerle davanın reddine karar verilmesini, aksi hâlde davacı kadının nafaka taleplerinin
reddini ve ortak çocuğun velayetinin tarafına verilmesini talep etmiştir.
Yerel mahkemece; taraflar arasındaki evlilik birliğinin davalı erkeğin kusuru ile temelinden sarsıldığı
gerekçesi ile davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin anneye
verilmesine, tarafların mali ve sosyal durumları dikkate alınarak davacı kadın için 150,00TL tedbir ve
yoksulluk nafakası ile ortak çocuk için 150,00’şer TL tedbir ve iştirak nafakasına hükmedilmesine karar
verilmiştir.
Davalı erkeğin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle
bozulmuştur.
31/07/2020 15:14 Yargıtay Bilgi Islem Merkezi Müdürlügü Tarafından Olusturulmustur. Sayfa 1
YARGITAY BASKANLIGI
Yerel mahkemece; davacı kadının tanıklarının anlatımlarının evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını
kanıtlamaya yeterli olduğu, Türk Medeni Kanununun 184/1. maddesi uyarınca gerekli vicdani kanaate
varıldığı, bu nedenle bozma kararına uyulmasının mümkün görülmediği gerekçesiyle direnme kararı
verilmiştir.
Direnme kararı davalı erkek tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, tanık beyanlarının ortak
hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenilmeyecek derecede birliğin sarsıldığı ve davanın kabulü için yeterli
olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166/I-II. maddesi;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış
olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz
hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin
devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar
verilebilir” hükmünü içermektedir. Bu hükümde yer alan boşanma sebebi nispi bir boşanma sebebidir.
Anılan maddenin birinci fıkrası gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya
karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin
temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel
boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları
ile belirtilmemiş, birçok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı
tanımıştır. Dolayısıyla olayın özellikleri, oluş biçimi, eşlerin kültürel ve sosyal durumları, eğitim
durumları, mali durumları, eşlerin birbirleri ve çocukları ile olan ilişkileri, yaşadıkları çevrenin özellikleri,
toplumun değer yargıları gibi hususlar dikkate alınarak evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı tespit
edilecektir.
Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma
getirecek derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası
açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır.
Çünkü tam kusurlu eşin tek taraflı irade ile boşanma davası açması sistemimize aykırı bir boşanma
olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın kusurlu hiçbir eylem ve
davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar,
sonra da madem ki birlik artık temelinden sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm
kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna
dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine de aykırı düşer (TMK m.2).
Bu durumda anılan madde hükmüne göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az
kusurlu olunması gerekmeyip daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber,
boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi
kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu hâlin tespiti dahi tek başına boşanma kararı
verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde
olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların 16.03.2005 tarihinde evlendiği, eldeki
davanın 24.12.2010 tarihinde açıldığı, tanık ifadelerinin bir kısmı duyuma dayalı olduğu gibi mevcut
beyanların birliğin temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli beyanlar olmadığı, tanık ifadelerinin
31/07/2020 15:14 Yargıtay Bilgi Islem Merkezi Müdürlügü Tarafından Olusturulmustur. Sayfa 2
YARGITAY BASKANLIGI
sebep ve saiki açıklanmayan soyut ve inandırıcılıktan uzak olduğu görülmektedir. O hâlde, davalı
erkeğin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu bir davranışı ispatlanmamış olup, davacı
kadının boşanma davasının reddi gerekmektedir.
Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken
önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı erkeğin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında
gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre
uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince
BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440.
maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık
olmak üzere 10.10.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Loading

Bir yanıt yazın