DÜŞMAN CEZA HUKUKU: TARİHSEL GELİŞİM, TEORİK ÇERÇEVE VE TÜRK HUKUKUNDAKİ YANSIMALARI

0 Comments

ÖZET

Bu çalışma, günümüz hukuk sistemlerinde giderek tartışmalı bir konuma sahip olan “düşman ceza hukuku” (Feindstrafrecht) kavramını tarihsel gelişimi, teorik çerçevesi ve Türk hukukundaki yansımaları bağlamında incelemektedir. Günther Jakobs tarafından 1985 yılında ortaya atılan düşman ceza hukuku kavramı, belirli suçlu gruplarını toplumun “düşmanları” olarak tanımlayarak, bu kişilere yönelik temel hukuk prensiplerinden sapan istisnai bir hukuk rejimi öngörmektedir. Makalede, düşman ceza hukukunun tarihsel gelişimi ele alınmakta, bu anlayışa dayanan siyasal rejimler incelenmekte ve Türk hukuk sistemindeki bazı uygulamaların düşman ceza hukuku perspektifinden analizi yapılmaktadır. Gizli tanık uygulaması, savunma hakkının kısıtlanması, silahların eşitliği ilkesinin ihlali ve yargı bağımsızlığına yönelik müdahaleler gibi uygulamalar özellikle irdelenmektedir. Çalışma, düşman ceza hukukunun modern hukuk devleti ilkeleriyle çatıştığı noktaları ortaya koyarak, insan hakları temelinde bir eleştirel değerlendirme sunmayı amaçlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: Düşman Ceza Hukuku, Günther Jakobs, Hukuk Devleti, Savunma Hakkı, Gizli Tanık, Yargı Bağımsızlığı

1. GİRİŞ

Modern ceza hukuku sistemleri, temel olarak hukuk devleti ilkesi, masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı ve insan onuruna saygı gibi evrensel değerler üzerine inşa edilmiştir. Ancak özellikle terör tehdidi, organize suçlar ve diğer ciddi güvenlik sorunları karşısında, devletler zaman zaman bu temel ilkelerden saparak istisnai hukuki rejimler uygulama eğilimi göstermektedir. Bu bağlamda, Alman hukukçu Günther Jakobs tarafından 1985 yılında ilk kez kavramsallaştırılan “düşman ceza hukuku” (Feindstrafrecht) kavramı, son yıllarda hukuk literatüründe ve uygulamada giderek daha fazla tartışma konusu olmaktadır.

Düşman ceza hukuku, toplumun ve hukuk düzeninin “düşmanları” olarak tanımlanan belirli suçlu gruplarına yönelik olarak, normal ceza hukukunun temel ilkelerinden sapan, daha katı ve güvenlikçi bir yaklaşım önermektedir. Bu anlayış, bireyi bir “hukuk öznesi” olarak değil, “tehlike kaynağı” olarak görmekte ve cezalandırma yerine etkisizleştirmeyi ön plana çıkarmaktadır. Böylece klasik ceza hukukunun reaktif yapısından uzaklaşılarak, proaktif bir yaklaşım benimsenmektedir.

Bu makale, düşman ceza hukukunun tarihsel gelişimini, teorik çerçevesini ve Türk hukukundaki olası yansımalarını incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmada, düşman ceza hukukunun hangi siyasal rejimlerde yaygın olarak görüldüğü analiz edilecek, bu yaklaşımın uygulamadaki somut örnekleri ele alınacak ve hukuk devleti ilkesiyle olan çatışma noktaları değerlendirilecektir. Özellikle gizli tanık uygulaması, silahların eşitliği ilkesi, savunma hakkının kısıtlanması, yargıya müdahaleler ve kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı davranışlar, düşman ceza hukuku perspektifinden irdelenecektir.

2. DÜŞMAN CEZA HUKUKU KAVRAMI VE TARİHÇESİ

2.1. Kavramsal Çerçeve

Düşman ceza hukuku, 1985 yılında Alman hukukçu Günther Jakobs tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. Jakobs, modern ceza hukuku sistemlerinde iki ayrı yaklaşımın var olduğunu ileri sürmüştür: vatandaş ceza hukuku (Bürgerstrafrecht) ve düşman ceza hukuku (Feindstrafrecht). Vatandaş ceza hukuku, geleneksel anlamda hukuk devleti ilkelerine bağlı, bireyin temel hak ve özgürlüklerini koruyan, masumiyet karinesini benimseyen bir sistemdir. Düşman ceza hukuku ise, toplumun “düşmanları” olarak kategorize edilen kişilere karşı geleneksel hukuk ilkelerinin askıya alındığı, hak ve özgürlüklerin geri plana itildiği, önleyici ve güvenlikçi bir yaklaşımı ifade etmektedir (Jakobs, 1985).

Jakobs’a göre düşman, bilişsel olarak toplumun ortak değerlerini ve normlarını reddeden, kendini bu toplumun bir parçası olarak görmeyen ve bu nedenle “vatandaş” statüsünü kaybeden kişidir. Düşman, toplum ve hukuk düzeni için sürekli bir tehdit oluşturduğundan, normal ceza hukuku araçlarıyla kontrol edilemez. Bu nedenle, düşmana karşı olağan hukuk güvencelerinin dışına çıkan özel bir hukuki rejim uygulanması gerektiğini savunmaktadır (Jakobs, 2004).

Bu bağlamda düşman ceza hukukunun temel özellikleri şu şekilde sıralanabilir:

  1. Cezalandırmadan Etkisizleştirmeye Geçiş: Geleneksel ceza hukukunun işlenmiş suçlara karşı cezalandırma yaklaşımı yerine, potansiyel tehlikeleri etkisizleştirmeyi amaçlar.
  2. Proaktif Yaklaşım: Suçun işlenmesini beklemez, henüz hazırlık aşamasında veya hatta niyetin oluştuğu anda müdahale eder.
  3. Temel Hak ve Özgürlüklerin Kısıtlanması: Güvenlik gerekçesiyle savunma hakkı, masumiyet karinesi gibi temel hakların kısıtlanmasını meşru görür.
  4. Hukuki Güvencelerin Azaltılması: Adil yargılanma, silahların eşitliği gibi ilkelerin gevşetilmesini kabul eder.
  5. Özne-Nesne Ayrımı: Bireyi hukuk öznesi olarak değil, toplum için tehlike arz eden bir nesne olarak görür.

2.2. Tarihsel Gelişim

Düşman ceza hukuku kavramı her ne kadar 1985’te Jakobs tarafından resmen formüle edilmiş olsa da, benzer düşüncelerin kökeni çok daha eskilere dayanmaktadır. Tarihsel süreçte “düşman” kavramının hukuki statüsü farklı dönemlerde farklı şekillerde ele alınmıştır.

2.2.1. Antik Dönem ve Roma Hukuku

Antik Yunan’da “barbaroi” (yabancılar) ve Roma’da “hostis” (düşman) kavramları, belirli kişi gruplarının normal hukuki korumadan mahrum bırakılmasının erken örneklerini oluşturur. Roma hukukunda “hostis judicatus” (ilan edilmiş düşman), normal vatandaşlık haklarından yoksun bırakılır ve herhangi bir yasal süreç olmaksızın öldürülebilirdi (Agamben, 1998).

2.2.2. Orta Çağ ve Erken Modern Dönem

Orta Çağ’da “homo sacer” kavramı, toplumdan dışlanan ve yasal korumadan mahrum bırakılan kişileri tanımlamaktaydı. Cadı avları ve engizisyon mahkemeleri, normal yargılama kurallarının dışına çıkılan uygulamalardı. Thomas Hobbes’un “Leviathan” adlı eserinde, devlete karşı suç işleyenlerin vatandaşlık statüsünü kaybederek “düşman” haline geldikleri görüşü savunulmuştur (Hobbes, 1651).

2.2.3. Modern Dönem

Carl Schmitt’in “siyasal olan” kavramı ve dost-düşman ayrımı, düşman ceza hukukunun felsefi temellerini oluşturan önemli kaynaklardan biridir. Schmitt’e göre, siyasal topluluk kendisini “dost” ve “düşman” ayrımı üzerinden tanımlar ve düşmana karşı normal hukuki sınırlamaların ötesine geçilebilir (Schmitt, 1932).

  1. yüzyılda totaliter rejimlerin yükselişi, düşman ceza hukukunun en aşırı örneklerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Nazi Almanyası’nda Yahudiler, Sovyetler Birliği’nde “halk düşmanları”, Franko İspanyası’nda muhalifler gibi gruplar, normal hukuki korumadan mahrum bırakılmıştır.

2.2.4. Çağdaş Dönem: Terörle Mücadele ve Güvenlikçi Politikalar

Jakobs’un düşman ceza hukuku kavramını ortaya atmasından sonra, özellikle 11 Eylül 2001 terör saldırılarını takip eden dönemde, birçok demokratik ülkede terörle mücadele kapsamında olağanüstü hukuki önlemler alınmaya başlanmıştır. ABD’nin “teröre karşı savaş” politikası, Guantanamo Körfezi’ndeki tutuklamalar, işkence ve yargısız infazlar, düşman ceza hukukunun çağdaş uygulamaları olarak değerlendirilebilir (Danner, 2007).

Benzer şekilde, Avrupa’da da terörle mücadele yasaları kapsamında gözaltı sürelerinin uzatılması, gizli dinleme ve izleme yetkilerinin genişletilmesi, özel yargılama usullerinin geliştirilmesi gibi uygulamalar ortaya çıkmıştır (Donohue, 2008).

3. DÜŞMAN CEZA HUKUKUNU UYGULAYAN SİYASAL REJİMLER

Düşman ceza hukuku anlayışı, farklı siyasal rejimlerde farklı yoğunluklarda uygulanabilmektedir. Ancak bazı rejim türlerinde bu yaklaşımın daha yaygın ve sistematik olduğu gözlemlenmektedir.

3.1. Totaliter ve Otoriter Rejimler

Totaliter ve otoriter rejimlerde düşman ceza hukuku yaklaşımı en belirgin şekilde görülmektedir. Bu rejimlerde, siyasi muhaliflerin “halk düşmanı”, “vatan haini” veya “rejim düşmanı” olarak etiketlenmesi ve normal hukuki güvencelerden mahrum bırakılması yaygın bir uygulamadır.

3.1.1. Nazi Almanyası

Nazi Almanyası’nda 1933 tarihli “Halk ve Reich’in Korunması Kararnamesi” ile temel hak ve özgürlükler askıya alınmış, “halk düşmanları” olarak tanımlanan Yahudiler, Romanlar, komünistler ve diğer muhalif gruplar normal hukuki korumadan mahrum bırakılmıştır. 1935 tarihli Nürnberg Yasaları, Yahudileri vatandaşlık haklarından mahrum etmiş ve onları “düşman” kategorisine yerleştirmiştir (Fraenkel, 1941).

3.1.2. Sovyetler Birliği

Stalin döneminde Sovyetler Birliği’nde “sınıf düşmanları” ve “halk düşmanları” kavramları, düşman ceza hukukunun tipik uygulamaları olarak değerlendirilebilir. Büyük Temizlik (1936-1938) sırasında, yüz binlerce kişi gizli polis (NKVD) tarafından gözaltına alınmış, adil yargılanma hakları olmadan “troyka” adı verilen özel mahkemeler tarafından yargılanmış ve çoğu idam edilmiş veya çalışma kamplarına gönderilmiştir (Getty & Naumov, 1999).

3.1.3. Latin Amerika’da Askeri Diktatörlükler

1970’ler ve 1980’lerde Şili, Arjantin, Brezilya ve Uruguay gibi Latin Amerika ülkelerinde kurulan askeri diktatörlükler, “ulusal güvenlik doktrini” kapsamında sol görüşlü muhalifleri “iç düşman” olarak tanımlamış ve onlara karşı yasal güvenceleri ortadan kaldıran “kirli savaş” yöntemlerini uygulamıştır. Arjantin’de 1976-1983 yılları arasında yaklaşık 30.000 kişi “kaybolmuş” (desaparecidos), yani gizlice kaçırılmış, işkence görmüş ve çoğu öldürülmüştür (Feitlowitz, 1998).

3.2. Liberal Demokratik Rejimlerde Düşman Ceza Hukuku Eğilimleri

Liberal demokratik rejimlerde de, özellikle güvenlik tehditleri karşısında, düşman ceza hukuku yaklaşımının belirli unsurlarının benimsendiği görülmektedir. Ancak bu tür rejimlerde, düşman ceza hukuku genellikle belirli suç türleriyle (terör, organize suç, cinsel suçlar vb.) sınırlı tutulur ve hukuk devleti ilkesi tamamen terk edilmez.

3.2.1. ABD ve “Teröre Karşı Savaş”

11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra ABD’de kabul edilen PATRIOT Yasası ve diğer anti-terör önlemleri, düşman ceza hukukunun liberal demokratik bir rejimdeki uygulamasına örnek oluşturur. Guantanamo Körfezi’ndeki tutuklama kampında, “düşman savaşçı” olarak tanımlanan kişiler, Cenevre Sözleşmesi’nin sağladığı korumalardan ve normal yargılama haklarından mahrum bırakılmıştır. Ayrıca, ABD’nin “hedefli öldürme” politikası da düşman ceza hukukunun bir tezahürü olarak görülebilir (Hafetz, 2011).

3.2.2. Avrupa’da Terörle Mücadele Yasaları

Avrupa ülkelerinde, özellikle 2000’li yıllarda yaşanan terör saldırılarından sonra, terörle mücadele kapsamında bazı özel yargılama usulleri ve istisnaî tedbirler geliştirilmiştir. Örneğin, Birleşik Krallık’ta 2000 Terörizm Yasası ve sonrasında çıkarılan anti-terör yasaları, şüphelilerin gözaltı sürelerinin uzatılması, önleyici tutuklama ve gizli delillerin kullanılması gibi uygulamaları içermektedir (Walker, 2009).

Fransa’da 2015 Paris saldırılarından sonra ilan edilen olağanüstü hal döneminde, polis yetkilerinin genişletilmesi, ev hapsi uygulaması ve idari kararlarla özgürlüklerin kısıtlanması gibi tedbirler alınmıştır (Mastor & Saint-Bonnet, 2016).

3.2.3. Organize Suç ve Uyuşturucu Ticareti ile Mücadele

İtalya’da mafya ile mücadele kapsamında geliştirilen özel yargılama usulleri, tanık koruma programları ve genişletilmiş müsadere gibi tedbirler, düşman ceza hukukunun belirli unsurlarını içermektedir. Benzer şekilde, Latin Amerika ülkelerinde uyuşturucu kartelleriyle mücadele için alınan olağanüstü tedbirler de bu kapsamda değerlendirilebilir (Paoli, 2003).

4. DÜŞMAN CEZA HUKUKUNUN TEMEL UYGULAMALARI

Düşman ceza hukuku anlayışı, ceza muhakemesi hukukunda ve maddi ceza hukukunda çeşitli uygulamalarla kendini göstermektedir. Bu bölümde, düşman ceza hukukunun tipik uygulamaları ele alınacaktır.

4.1. Ceza Muhakemesi Hukukundaki Uygulamalar

4.1.1. Gizli Tanık Uygulaması

Gizli tanık uygulaması, düşman ceza hukukunun en tartışmalı unsurlarından biridir. Bu uygulama, tanığın kimliğinin sanık ve müdafi tarafından bilinmemesi ve tanığın doğrudan sorgulanamaması anlamına gelir. Gizli tanık uygulaması, silahların eşitliği ilkesine ve adil yargılanma hakkına ciddi bir müdahale oluşturur.

Gizli tanık uygulaması, terör ve organize suç davalarında sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak bu uygulama, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından sıkı şartlara bağlanmıştır. AİHM içtihadına göre, gizli tanık beyanları tek başına mahkûmiyet kararına esas alınamaz ve savunma hakkını telafi edici tedbirler alınmalıdır (Kostovski v. Hollanda, 1989; Al-Khawaja ve Tahery v. Birleşik Krallık, 2011).

4.1.2. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlali

Silahların eşitliği ilkesi, adil yargılanma hakkının temel bir unsurudur ve iddia makamı ile savunma arasında delillere erişim ve sunma konusunda eşit imkânların bulunmasını gerektirir. Düşman ceza hukuku yaklaşımında, güvenlik gerekçesiyle savunmanın delillere erişimi kısıtlanabilmekte, gizli soruşturma ve kovuşturma işlemleri yapılabilmekte ve savunmanın tanıkları doğrudan sorgulaması engellenebilmektedir.

4.1.3. Savunma Hakkının Kısıtlanması

Düşman ceza hukuku uygulamalarında, savunma hakkı çeşitli şekillerde kısıtlanabilmektedir. Müdafi ile görüşme süresinin sınırlandırılması, müdafiin dosyaya erişiminin engellenmesi, duruşmalara katılımın kısıtlanması veya zorlaştırılması ve savunma delillerinin toplanmasının engellenmesi gibi uygulamalar, savunma hakkının kısıtlanmasına örnek oluşturur.

4.1.4. Özel Yetkili Mahkemeler ve İstisnaî Yargılama Usulleri

Düşman ceza hukuku yaklaşımının bir diğer tezahürü, belirli suç tipleri için özel yetkili mahkemelerin kurulması ve istisnaî yargılama usullerinin uygulanmasıdır. Bu tür mahkemeler, genellikle terör, organize suç veya devlet güvenliğine karşı suçlar gibi alanlarda yetkilendirilir ve normal mahkemelere göre daha geniş yetkilere sahip olur.

Tarihsel olarak Devlet Güvenlik Mahkemeleri, günümüzde ise bazı ülkelerdeki özel yetkili ağır ceza mahkemeleri veya terörle mücadele mahkemeleri bu kapsamda değerlendirilebilir.

4.2. Maddi Ceza Hukukundaki Uygulamalar

4.2.1. Hazırlık Hareketlerinin Cezalandırılması

Geleneksel ceza hukukunda, kural olarak hazırlık hareketleri cezalandırılmaz; suçun icra hareketlerine başlanması gerekir. Ancak düşman ceza hukuku yaklaşımında, özellikle terör ve organize suç alanlarında, hazırlık hareketleri de bağımsız suç tipleri olarak düzenlenebilmektedir. Terör örgütü üyeliği, terör propagandası, suç örgütüne üyelik gibi suçlar, henüz somut bir zararlı netice ortaya çıkmadan cezalandırılabilmektedir.

4.2.2. Suç Örgütüne Üyelik ve İrtibat Suçları

Düşman ceza hukuku yaklaşımının tipik bir uygulaması olarak, belirli gruplarla (terör örgütleri, suç örgütleri vb.) üyelik veya irtibat ilişkisi içinde olmak, başlı başına bir suç olarak düzenlenebilmektedir. Bu tür düzenlemeler, suçun şahsiliği ilkesinden sapma niteliğindedir ve “suçlu tipi ceza hukuku” yaklaşımını yansıtır.

4.2.3. Ağırlaştırılmış Cezalar ve Güvenlik Tedbirleri

Düşman ceza hukuku uygulamalarında, belirli suç tipleri için olağandışı ağır cezalar öngörülebilmekte ve cezaların yanında çeşitli güvenlik tedbirleri de uygulanabilmektedir. Müebbet hapis cezasının ağırlaştırılmış şekilleri, koşullu salıverilme imkânından yoksun bırakma, denetimli serbestlik süresinin uzatılması ve elektronik izleme gibi tedbirler bu kapsamda değerlendirilebilir.

5. TÜRK HUKUKUNDA DÜŞMAN CEZA HUKUKU TARTIŞMALARI

Türk hukuk sisteminde, özellikle son yıllarda bazı düzenlemeler ve uygulamalar düşman ceza hukuku perspektifinden eleştirilmektedir. Bu bölümde, Türk hukukundaki bazı düzenlemeler ve uygulamalar, düşman ceza hukuku kavramı çerçevesinde incelenecektir.

5.1. Tarihsel Arka Plan

Türk hukuk tarihinde, olağanüstü dönemlerde çıkarılan bazı kanunlar ve kurulan özel mahkemeler, düşman ceza hukukunun unsurlarını taşımaktadır. İstiklal Mahkemeleri (1920-1927), Sıkıyönetim Mahkemeleri (1960-1989), Devlet Güvenlik Mahkemeleri (1973-2004) gibi özel yargı organları, belirli suç tipleri için olağan yargı sisteminin dışında faaliyet göstermiştir.

5.2. Mevzuattaki Düzenlemeler

5.2.1. Terörle Mücadele Kanunu

3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, düşman ceza hukuku tartışmalarının merkezinde yer almaktadır. Kanunun 1. maddesindeki geniş terör tanımı, 7. maddesindeki terör örgütü propagandası suçu ve 8. maddesinde düzenlenen gizli tanık uygulaması gibi hükümler, düşman ceza hukuku perspektifinden eleştirilmektedir.

AİHM, Türkiye aleyhine verdiği birçok kararda, terör suçlarıyla ilgili yargılamalarda ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmetmiştir (örneğin, Gözel ve Özer v. Türkiye, 2010; Nedim Şener v. Türkiye, 2014).

5.2.2. Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki Özel Hükümler

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun bazı hükümleri, özellikle terör ve organize suç soruşturmalarında uygulanan özel soruşturma tedbirleri, savunma hakkını kısıtlayan düzenlemeler ve gizli tanık uygulaması, düşman ceza hukuku çerçevesinde tartışılmaktadır.

CMK’nın 153. maddesinde yer alan müdafiin dosya inceleme yetkisinin kısıtlanmasına ilişkin hüküm, 154. maddedeki müdafi ile görüşme hakkının sınırlandırılmasına ilişkin düzenleme ve 250-252. maddeler arasında düzenlenen (mülga) özel soruşturma ve kovuşturma usulleri, bu kapsamda değerlendirilebilir.

5.3. Yargıtay ve Doktrin Görüşleri

Türk doktrininde düşman ceza hukuku kavramı, özellikle son yıllarda yoğun şekilde tartışılmaktadır. Bazı yazarlar, Türk ceza hukuku sisteminde düşman ceza hukuku yaklaşımının unsurlarının giderek yaygınlaştığını savunurken, diğerleri bu kavramın Türk hukuku bağlamında abartıldığını ileri sürmektedir.

Yargıtay kararlarında “düşman ceza hukuku” kavramı açıkça kullanılmamakla birlikte, özellikle terör ve örgütlü suçlara ilişkin bazı kararlarda, bu yaklaşımın izlerini görmek mümkündür. Örneğin, terör örgütü üyeliği suçunun kanıtlanmasında kullanılan ölçütler ve örgüt propagandası kapsamında değerlendirilen ifadeler konusunda, doktrinde eleştiriler bulunmaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/9-556 E., 2015/132 K. sayılı kararında, gizli tanık beyanlarının delil değeri ve sınırları konusunda önemli tespitler yapılmıştır. Buna göre, gizli tanık beyanları tek başına mahkûmiyet için yeterli görülmemeli ve savunma hakkını dengeleyici tedbirler alınmalıdır.

5.4. Pratik Uygulamalar ve Sorunlar

5.4.1. Gizli Tanık Uygulaması ve Sorunları

Türk hukuk uygulamasında, özellikle terör ve organize suç davalarında sıklıkla başvurulan gizli tanık uygulaması, adil yargılanma hakkı açısından ciddi sorunlar yaratmaktadır. Sanık ve müdafiin tanığın kimliğini bilmemesi ve tanığı doğrudan sorgulaması imkânından yoksun kalması, silahların eşitliği ilkesinin ihlali anlamına gelmektedir.

AİHM, Balta ve Demir v. Türkiye kararında (2015), gizli tanık beyanlarına dayanılarak verilen mahkûmiyet kararının AİHS’nin 6. maddesini ihlal

5.4.2. Örgüt Adına Suç İşleme Kavramı

TCK madde 220/6 ve 7’de düzenlenen “örgüt adına suç işleme” kavramı, failin örgüt üyesi olmasa da örgütün amaçları doğrultusunda suç işlemesini cezalandırmaktadır. Bu düzenleme, fiili ve failin örgütsel aidiyetini ayrı değerlendirmeksizin cezalandırma imkanı tanımakta, böylece suçun şahsiliği ve tipiklik ilkelerini zedelemektedir. Örgüt tanımının oldukça geniş ve yoruma açık olması, bireylerin hangi faaliyetlerinin “örgüt adına” sayılacağı hususunda belirsizlik yaratmaktadır. Bu belirsizlik, ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan belirlilik ilkesine (nullum crimen sine lege certa) açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

5.4.3.Ceza Normlarının Belirsizliği

Özellikle terör suçları ve örgütlü suçlarla mücadele kapsamında uygulanan maddelerin, ceza hukukunun “belirlilik” ilkesini ihlal eder nitelikte olduğu görülmektedir. “Örgüt üyeliği”, “örgüte yardım”, “örgüt adına suç işleme” gibi kavramlar, yargı kararları ile şekillenmekte, ancak sınırları oldukça geniş ve keyfi yorumlara açık hale gelmektedir. Bu durum, kişilerin önceden hangi eylemlerinin suç teşkil edeceğini öngörememesine, dolayısıyla hukuki güvenliğin zedelenmesine yol açmaktadır.

5.4.4.Tutukluluğun Cezalandırma Aracı Olarak Kullanılması

Tutuklama, ceza muhakemesinde bir koruma tedbiri olarak öngörülmüş olup, hüküm verilinceye kadar masumiyet karinesinin korunması esastır. Ancak Türkiye’de uygulamada tutuklama bir istisna olmaktan çıkıp kural haline gelmiş, adeta cezalandırmanın öncülü olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çok sayıda ihlal kararına konu olmuştur.

5.4.5.Uzun Süreli Tutukluluk ve Düşman Ceza Hukuku

Özellikle siyasi nitelikli davalarda, şahısların isnat edilen fiillerle ilişkisi zayıf olduğu hâlde, yıllarca tutuklu yargılanmaları düşman ceza hukuku perspektifiyle açıklanabilir. Bu yaklaşımda, kişi potansiyel tehdit olarak görülür ve Bazı durumlarda deliller toplanmadan dava açılmakta bu da delillerin toplanmamış olması olarak tutukluluk halinin devamı için bir gerekçe olabilmektedir. Oysa dayanaktan yoksun iddianamenin mahkeme tarafından iadesi söz konusu iken, siyasi nitelikli davalarda nadiren iddianamenin reddi ile karşılaşırız. Bu uygulamalar, TCK’nın 100. maddesiyle tanımlanan tutuklama nedenlerinin dışına çıkmakta ve hukuk devletinin güvencelerini aşındırmaktadır.

5.4.6. Hukuka aykırı delillere başvurma

Hukuka aykırı delillerle hüküm kurmak, hukukun üstünlüğünü, insan onurunu ve adil yargılanma hakkını korumak için yasaktır. Adalet ile usul arasındaki denge tartışmalı

  1. Usul Güvenceleri:
    Hukuk sistemleri, temel hakları korumak için adil yargılanma ilkesini öncelikli görür. Hukuka aykırı deliller, adaletin bütünlüğünü zedeler ve şu ilkeleri ihlal eder:
    • Adil Yargılanma Hakkı (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 6).
    • Masumiyet Karinesi (Türk Anayasası Madde 38).
    • İşkence Yasağı (Türk Anayasası Madde 17; AİHS Madde 3).
  2. Delil İhraç Kuralları:
    Türkiye dahil birçok hukuk sisteminde hukuka aykırı deliller açıkça reddedilir:
    • CMK Madde 206/1-a: İnsan onurunu, bedensel bütünlüğü veya özgür iradeyi ihlal eden yöntemlerle elde edilen deliller geçersizdir.
    • Zehirli Ağaç Doktrini: Zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir. Bazı ülkelerde (örneğin, ABD) sadece hukuka aykırı delil değil, ondan türetilen ikincil deliller de reddedilir.
  3. Caydırıcılık İlkesi:
    Bu yasak, kolluk kuvvetlerinin hukuka aykırı yöntemler (izinsiz arama, baskı vb.) kullanmasını engellemeyi amaçlar.


İstisnalar ve Tartışmalar

  1. Denge Testi:
    Bazı ülkelerde mahkemeler, suçun ciddiyeti ile delilin hukuka aykırılığını tartabilir (örneğin, hayat kurtarma durumu).
  2. Bağımsız Kaynak Doktrini:
    Hukuka aykırı keşfedilen ancak sonradan yasal yollarla elde edilen deliller kısmen kabul edilebilir.
  3. Kamu Yararı Tartışmaları:
    Eleştirenler, kritik delillerin reddedilmesinin adaleti engelleyebileceğini savunurken, taraftarlar usul güvenliğinin sonuçtan önemli olduğunu vurgular. Ancak kamu yararı iktidardaki siyasal rejimi değildir ve bu şekilde algılanmamalıdır. Parti devleti olan ülkeler bu kavramı muhalefet üzerinde bir baskı aracı olarak kullanabilmektedir

6. KAYNAKÇA

  • Agamben, G. (1998). Homo Sacer: Sovereign Power and Bare Life. Stanford University Press.
  • Danner, M. (2007). Torture and the Forever War. MIT Press.
  • Donohue, L. (2008). The Cost of Counterterrorism: Power, Politics, and Liberty. Cambridge University Press.
  • Feitlowitz, M. (1998). A Lexicon of Terror: Argentina and the Legacies of Torture. Oxford University Press.
  • Fraenkel, E. (1941). The Dual State: A Contribution to the Theory of Dictatorship. Oxford University Press.
  • Hafetz, J. (2011). Habeas Corpus After 9/11: Confronting America’s New Global Detention System. NYU Press.
  • Jakobs, G. (1985). “Kriminalisierung im Vorfeld einer Rechtsgutsverletzung”. Zeitschrift für die gesamte Strafrechtswissenschaft, 97(4), 751-782.
  • Jakobs, G. (2004). “Vatandaş Ceza Hukuku ve Düşman Ceza Hukuku”. (Çev. C. Ünver). Ceza Hukuku Dergisi, 1(1), 45-58.
  • Mastor, W. & Saint-Bonnet, F. (2016). L’état d’urgence: une étude comparative. Dalloz.
  • Paoli, L. (2003). Mafia Brotherhoods: Organized Crime, Italian Style. Oxford University Press.
  • Schmitt, C. (1932). The Concept of the Political. University of Chicago Press.
  • AİHM Kararları: Balta ve Demir v. Türkiye (Başvuru No. 48628/12), Salduz v. Türkiye (Başvuru No. 36391/02), X v. Türkiye (Başvuru No. 53742/16).
  • Yargıtay Kararları: YCGK, E.2014/9-556, K.2015/132.
  • Türk Mevzuatı: 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 5271 sayılı CMK, 2016 KHK’leri.

Loading

facebook.com linkedin.com twitter.com
Categories:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kathukuk sitesinden

BAKTIĞIMIZ DAVALAR
baktığımız davaların listesi bu listede yer almayan bu dava türlerinde de hizmet veriyoruz. Şirketlre hukuki
KAYYUM MÜESSESESİNİN HUKUKİ ANALİZİ: UYGULAMA ALANLARI, İSTİSMARLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Celal KAT İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ Kayyum müessesesi, hukuk sistemlerinde belirli durumlarda kişilerin veya tüzel kişiliklerin
YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE HESAP VEREBİLİRLİK: HÂKİM VE SAVCILARIN YARGILAMA YETKİSİNİ KULLANIRKEN UYMALARI GEREKEN STANDARTLAR VE İHLALLER
Av. Celal KAT İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ Hukuk devletinin temel taşlarından biri olan yargı bağımsızlığı ve
HUKUK NORMLARININ MUHALİFLER ÜZERİNDE SİLAHLAŞTIRILMASI: ULUSLARARASI HUKUK PERSPEKTİFİ
Celal KAT İÇİNDEKİLER 1. GİRİŞ Hukuk normlarının siyasi muhalifler üzerinde baskı aracı olarak sistematik biçimde
BANKA BORCUNA KEFALET
T.C.YARGITAY19. HUKUK DAİRESİESAS NO. 2009/12183KARAR NO. 2010/8768KARAR TARİHİ. 12.7.2010 >KREDİ SÖZLEŞMESİNDE KEFİLİN SORUMLULUĞU–KEFİLİN SORUMLULUĞUNUN SINIRLARI
ARA